Totaliter rejim

Çağdaş dünyanın benimsediği politik akım olan liberalizmin tamamen karşıt düşüncesi olarak tanımlanabilen totaliter rejim, toplumu oluşturan bireyin “tüm özgürlük haklarının” devlet otoritesinin elinde bulunmasıdır. Devlet yönetimindeki siyasi otoritenin dilediği durumlarda kişinin özgürlük haklarını tamamen ortadan kaldırabildiği bir rejim olan totalitarizm, bazı sosyologlar tarafından “ikincil yaşam” olarak da adlandırılır. Totaliter rejimde yönetimi elinde bulunduran siyasi otorite bireylerin yaşam haklarını ikinci derecede önemli görebilir ve kendi çıkarlarını tüm toplumun haklarından daha önde tutabilir.

Totaliter rejim ile insanlık hakları arasındaki bu keyfe keder ilişki, insanların aklına ilk olarak faşizm rejimini getirmektedir. Nitekim insanlık tarihinin en büyük despotlarından biri olan Mussolini tarafından 1. Dünya Savaşı sonrası yürütülen faşizm propagandaları da, totaliter rejim destekli düşüncelerin gelişmesine neden olmuştur. Despotizmden söz açılınca insanlığın yüz karası olan 2. Dünya Savaşı’nı başlatan ve milyonlarca masumun kanının boş yere akmasına neden olan Adolf Hitler’den de söz etmemek ne yazık ki mümkün değildir. Hitlerin 2. Dünya Savaşı önce Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak yürüttüğü kandırma politikası da, sonunda totaliter bir Alman rejiminin doğmasına neden olmuştur.

Merkezi otoriteyi yıkmaya yönelik doğrudan eylemlerle iktidara yönelen totaliter rejim sempatizanları, her zaman ulusal birliğin korunmasına yönelik söylemlerde bulunmuştur. Ancak bu tür totaliter rejim yanlılarının maskelerine kanan halkların istisnasız tamamı, hikayenin sonunda mağdur olan taraf olmaktan kurtulamamıştır. Zira totaliter rejim bizzat ulusların birliğinin parçalanmasına ve halkların derin acılar çekmesine neden olur. Faşizm akımları da doğrudan totaliter rejimden güç olarak halk içindeki “belirli bireyleri” toplumdan daha üstün bir konuma getirerek, ulusal birliği yine ulusu kullanarak yıkmıştır.

Devletin kendi otoritesi dışındaki her şeyi insanlık dışı ve ruhsuz olarak tanımlayan totalitarizm, ulusal devlet dışındaki tüm bireyleri ve kavramları değersiz olarak görür. Tamamen totaliter bir rejim olan faşizmin ateşli savunucularından olan Adolf Hitler de devlet içinde kendini toplumdan daha üstün bir konuma yerleştirerek, bir nevi “yasa üstü güç unsuru” haline gelmiştir. Bu tür totaliter rejimlerde mutlak güç unsuru haline dönüşen bireyler arzu ettikleri anda halkın tüm haklarını yok sayabilir ve devlet adına aldıkları kararların tamamına uyulmasını “emredebilir”.

Faşizm ve büyük oranda despotizm izleri taşıyan totaliter rejimin bu aşamada tamının yapılması da oldukça güçleşir. Bu nedenle çoğu sosyolog totaliter rejimleri açıklarken doğrudan faşizm ve despotizme göndermeler yapmış ve bu üç unsurun birbirinden ayrılmaz bir büyün olduğunu savunmuştur. Ancak kavramsal yönden totalitarizmin farkından söz etmek gerekirse, devletlerin ülkülerinin totaliter rejimleri oluşturduğu söylenebilir. Devletin ulaşmak için kendine seçtiği hedefe giden yolda gerçekleştirdiği tüm eylemler ve benimsediği tüm ülkülerin toplamı, totaliter rejimi oluşturmaktadır.

Rahnansaika