Aristokrasi yönetimi

Verasete dayalı yönetim biçimleri olduğu için tarih boyunca plütokrasi olarak da anılan aristokrasi kelimesi Eski Yunanca “Aristocratie” sözcüğünden türemiştir. Devletin yönetimine dair konuşulduğunda aristokrasi, tek bir bireyin devleti yönetmesi ve yönetimin “soylular sınıfı” olarak nitelendirilen bir azınlığın elinde bulunmasıdır. Duruma bu açıdan bakıldığında günümüzün süper güçleri haline gelen küresel şirket sahiplerinin ve medya baronlarının siyasetçiler üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, aristokrasi yönetiminin bugün dahi etkili olduğu söylenebilir.

Devlet yönetimini elinde bulunduran azınlığın farklı şekilde yorumlanması, aristokrasi yönetiminin şekil değiştirerek oligarşi olmasına neden olur. Temel olarak oligarşi yönetiminde de aristokrasi yönetiminde de devletin yönetimi birkaç kişinin elinde olduğundan, tarih boyunca bu iki kavram sıkça eşanlamlı olarak kullanılmıştır. Ayrıca “varlıklıların yönetimi” olarak tanımlanan plütokrasi de, tıpkı oligarşi gibi yaygın olarak aristokrasi ile karıştırılmış bir yönetim biçimidir. Monarşi devlet düzeninde hakim güç olan soylu ve varlıklı olan tek bir birey olduğundan, bu devletleri yönetecek hükümdarları çıkartan soylu hanedanlar çoğunlukla aristokrasi yönetimiyle idare edilen toplumlarla çatışmıştır.

Orta Çağ döneminde Avrupa’dan Asya’ya kadar çok geniş bir coğrafyada görülen iktidar savaşlarının temel nedeni, hanedanlar ile aristokrat aileler arasındaki rekabettir. Monarşi devlet yapısına sahip olan toplumların hükümdarlarını çıkartan hanedanlar çevrelerindeki aristokrat soylulardan rahatsız olmuştur. Aynı şekilde aristokrat soylular da devlet sahibi olan ve toprak üstünlüğünü elinde tutan hükümdarlardan rahatsız olmuştur. Sonuç olarak hanedanlar ve aristokratlar arasındaki bu fikir ayrılıkları büyüyerek savaşlara neden olmuştur. Atina kent devleti ile de özdeşleştirilen aristokrasi kavramı ordu başındaki gençler için kullanılırdı.

En iyiler tarafından yönetilen Yunan ordularının başındaki komutanlara da çok büyük saygı duyulurdu. Yunan geleneğinde büyük saygı duyulan bu askeri kökenli aristokratlar Orta Çağ’a kadar Avrupa sahnesinde her zaman var olmuş ve politik ilişkilerini de güçlendirerek aristokratlar sınıfına dönüşmüştür. Verasete dayalı olarak yönetilen soylular sınıfının bireyleri, askeri kökenleri nedeniyle üstün olarak kabul ediliyordu. Zira dönem itibarıyla çıkan birçok savaş, soylular sınıfının görüş ayrılıklarından gerçekleşmiştir. Birçok kötü niyetli insan soylular sınıfından kişilerin düşüncelerine etki ederek, tarih perdesinin kanlı savaşlara tanıklık etmesine neden olmuştur. Ancak daha sonra “hak etmedikleri veya kazanmadıkları” bir mevkiye sahip oldukları düşünülen aristokratlar gözden düşmüş ve böylece aristokrasi yönetimi de tamamen unutulmuştur.