Suyun hayatımızdaki yeri

İnsan yaşamının devam etmesi için devam etmek zorunda olan hücresel faaliyetlerin efektif bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlayan su, hücrelerin ihtiyacı olan binlerce farklı maddenin taşınmasını sağlar. Hidrojen ve Oksijen gibi iki basit elementin üç atomlu bir molekül oluşturacak şekilde birbirine bağlanması ile oluşan su her ne kadar çok basit bir moleküler yapıya sahip olsa da, hayatımızdaki yeri yani önemi inanılmaz derecede büyüktür. Yapısı basit gibi görünen bu maddenin işlevleri ise oldukça komplekstir. Suyun hayatımızdaki yeri ile ilgili bilgi vermek için birkaç paragraf değil, birkaç kitap dahi yazılabilir. Zira insan vücudunda sadece %15’lik bir su kaybı dahi “kesin ölüm” manasına gelir.

İnsan vücudundaki toplam suyun sadece ve sadece %1 oranında azalması dahi susuzluk hissinin başlaması için yeterlidir. İnsan beyni bu %1’lik kayıpta dahi anında kişinin damağında bir kuruma hissi oluşmasına neden olmakta ve kişide su içme isteği oluşmasını sağlamaktadır. Beynin temel görevi bedeni canlı tutmak olduğundan, bu hayati sıvının her zaman olması gereken seviyede kalması için çalışır ve en ufak kayba dahi tahammülü yoktur. %10’luk bir sıvı kaybı kişinin bilincinin kapanması ve aniden kendinden geçerek bayılması anlamına gelir. Vücut ısısının hücresel faaliyetler için ideal seviyede kalması da yine su sayesinde gerçekleşmektedir. Katı maddelerin çözünmesini sağlayan en ideal ve en basit çözücü olan su, hücrelerin faaliyetlerinde kullandığı maddelerin en küçük birime kadar parçalanmasını sağlar.

Hücrelerin kullandığı maddelerin çözünmesini ve daha ufak parçalara ayrılarak hücreler tarafından kullanılabilir hale gelmesini sağlaya su, aynı zamanda bu faaliyetler sonucunda oluşan yan ürünlerin de vücuttan dışarı atılmasını sağlar. Böbreklerden idrar olarak, deriden ter olarak, bağırsaklardan dışkı olarak ve akciğerlerden solunum havasındaki buhar olarak vücuttan dışarı atılan su; beraberinde hücrelerin faaliyetleri sonucunda oluşan atık maddeleri de taşır. Kan gibi tüm organların yani vücut sistemlerinin birbiri ile etkileşim içinde olmasını sağlayan yaşamsal bir sıvı ortamın hacmi de büyük oranda su sayesinde belirlenir. Besinlerin sindiriminin sağlanması için de muhakkak suya gereksinim duyulmaktadır.

Kişinin vücudundaki su seviyesinin %3 oranında azalması halinde sindirim faaliyetlerinde ve vücut ısısında düzensizlikler başlamakta, kişi çok şiddetli bir susuzluk isteği ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu aşamadan itibaren kısa süre içinde su içilmemesi halinde fiziksel anlamda güçsüzlük ve koordinasyon bozuklukları, bağ ağrısı, şiddetli bir yorgunluk hissi, titreme ve sonrasında ise bilinç kaybı yaşanmaktadır. Bilinç kaybı kritik susuzluk seviyesine ulaşıldığının en büyük göstergesidir ve kısa süre içinde su alınmaması haline ölümle yaşam arasındaki kritik çizgiye ulaşılmaktadır. Tüm bunların dışında yüzlerce farklı işlevi bulunan suyun “sadece insan bedenindeki görevleri” incelendiğinde dahi hayatımızdaki yerinin ne denli büyük olduğu ortaya çıkmaktadır.