Monarşi yönetimi

Devlet yönetiminin tek bir başkanın inisiyatifinde olduğu yönetim biçimi olarak özetlenebilen monarşi, saltanat olarak da isimlendirilir. Krallık, imparatorluk, kağanlık, hakanlık, şahlık, padişahlık ve emirlik gibi kavramların tamamı monarşi yönetimini kapsayan ve devlete ait kararların tek bir kişi tarafından alındığı siyasal yapılardır. Diğer birçok yönetim biçimi ile paralellik gösteren monarşinin en büyük farkı, devlet yönetiminde tüm hakları elinde tutan kişinin yaşamı boyunca yönetimde kalmasıdır. Nesilden nesle geçen bir hak ile devlet otoritesi haline gelen hükümdar kişi, devlete ait tüm kararların çıktığı noktadır. Monarşi ile yönetilen devletlerde hükümdar kişinin vefat etmesi sonucunda bu görevi kendi soyundan gelen bir diğer kişi devralır.

Ülkemizde hakim olan cumhuriyet rejimi ile taban tabana zıt olan monarşi düzeni, halkın yönetim iradesini bizzat kendisinin seçemediği bir sisteme sahiptir. Fransızca kökenli “Monarchie” kelimesinden dilimize geçen monarşi kavramı, hukuksal meselelerden ekonomik kararlara tüm otoritenin hükümdar kişinin ellerinde olduğu bir yönetim şeklidir. İktidarın her zaman belirli bir ailenin tekelinde olduğu monarşi yönetiminde yetkili kişinin ölmesi, devletin yeni otoritesinin başta oğullar olmak üzere yakın akrabalar arasından seçilmesine neden olur. Tarih boyunca birçok devlette hükümdarlık için kardeşler dahi savaş içine girmiş ve birbirlerini öldürmüştür.

Bilinen medeniyet tarihinin en yaygın yönetim biçimi olan monarşi, 19. yüzyıla kadar neredeyse tüm dünya coğrafyalarında hakim olmuştur. Antik toplumlarda hükümdar aileler kendilerini aynı zamanda bir tanrı olarak gördüğünden, devlet otoritesine sahip olmayı da “tanrısal” bir hak olarak görürdü. Toplumların inanç sistemlerine göre tanrı ya da tanrılara hesap veren hükümdar kişi, bu nedenle aldığı kararları halka danışmak zorunda değildi. Zira monarşi yönetim biçiminde devletin sahip olduğu tüm para ve taşınmaz mallar bizzat hükümdar kişinin “kendi malı” olarak kabul edilirdi. İlk bakışta monarşi yönetimi hükümdar kişinin kişisel çıkarlarını ve zevklerini gözeten bir sistem gibi görünse de, aslında bilinen insanlık tarihi boyunca neredeyse tüm hükümdarlar toplumu oluşturan tabakaları gözeten kararlar almak zorunda kalmıştır.

Antik Çağ’dan günümüzde hemen hemen her toplumda olan ve Orta Çağ’ın sonlarına doğru Fransa merkezli düşünce sistemlerinde “burjuva” olarak nitelendirilen kişiler, monarşi yönetimlerinde hükümdarın karar alırken düşünmesi gereken bir sosyokültürel topluluktu. Aynı zamanda hükümdar dışında toplumlarda var olan “soylu” kişiler de yine hükümdar kişinin fevri kararlar almasını engelleyen sınıflardandır. İster tek tanrılı ister çok tanrılı inanç sistemlerine sahip olsun neredeyse tüm toplumlarda en önemli sınıflardan biri olan “din adamları” da hükümdarın devlet yönetimine dair kararlar alırken danıştığı ya da çıkarlarını gözettiği sınıflar arasında yer almıştır.

Rahnansaika