Mizahın tarihçesi
Belki de her insanın en çok ihtiyaç duyduğu sanat türü olan mizah, hayata dair her ne varsa güldürücü bir biçimde insanlara aktarma sanatıdır. Fotoğraflardan karikatürlere, edebi eserlerden konuşmaya birçok farklı şekilde uygulanabilen mizah sanatı; güldürme aracı olan tüm unsurları genellemek için de kullanılan bir tabirdir. Edebiyatta “espri” olarak ifade edilen ve insanların ilgisini çekmek için kullanılan unsurların tamamını içeren mizah, eser sahibinin ustalığına göre okuru şaşırtmak, beklemediği bir anda güldürmek ve dikkatinin esere tekrar yönlenmesini sağlamak amacıyla kullanılır. Roman, komedi, hikaye, fıkra, taşlama, hiciv ve nükte gibi edebiyatın pek çok farklı alanında kullanılan mizahın amacı; şaka yaparak bir tek insanları güldürmek değildir.
Rasyonel bir biçimde tarih perdesine bakıldığında mizahın insanın diğer bireylerle etkileşim içine girmesiyle ortaya çıkması gerekmektedir. Bu nedenle mizah kavramının şekillenmesinin insanoğlunun yerleşik hayata geçerek şehirler kurmaya başlaması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Dilin bir sanat aracı haline gelmesinde önemli payı bulunan Eski Yunan medeniyeti, mizah anlayışının da gelişmesinde büyük etkiye sahiptir. Önceki dönemlerde mizah anlayışı beden diliyle yapılan şakalardan ibaretken, Yunan medeniyetiyle birlikte mizahın yazılı eserlere ve tiyatrolara taşındığı görülmektedir. Uzakdoğu coğrafyasında Çin medeniyetinde de özellikle imparatoru ve yöneticileri yermek için başvurulan bir yöntem olan mizah, Türk tarihinde de önemli bir yere sahiptir. Dünyanın pek çok farklı bölgesinde mizaha dair çalışmalar yapılmıştır. Medeniyetin beşiği Mezopotamya, yazılı eserlerde mizaha sıkça başvurulduğu görülen bölgelerden biridir.
Avrupalı toplumlarda özellikle Orta Çağ yıllarından itibaren yaygın olarak kullanılan mizah, krallarla ve toprak sahibi soylularla alay etmek için kullanılan bir araca dönüşmüştür. Bunun dışında mizahın en önemli özelliklerinden biri, binlerce yıldır toplumların alışkanlıklarının eleştirilmesini sağlamasıdır. Toplumların yüzyıllar öncesinden gelen alışkanlıklarının geleneklere dönüşmeye başladığı dönemlerde dahi mizah, Avrupa coğrafyasında cinsel çağrışımlara başvurularak insanları güldürmeyi amaçlayan bir yapıya büründü. Ülkemizde “belden aşağı şaka” olarak bilinen bu akım kısa süre içinde pek çok toplumda görülür hale geldi. Unutulmaması gerekir ki, herhangi bir yazım tekniği olmadığı için mizah edebi bir yazı türü değil, bir anlatım biçimidir.
Orta Çağ döneminde edebiyat türlerinde kendine daha fazla yer bulan mizah, ayrıca halk arasındaki dolaşan gezginler ve ozanların da başvurduğu bir anlatım tekniği oldu. Anadolu coğrafyasının bereketli topraklarına yüzyıllar öncesinde dahi ozanlar sazlarıyla birlikte mizah yapmakta ve yönetimler ile ülkenin durumuyla ilgili eleştirilerini bu yolla dile getirmekteydi.