Yılmaz Güney’in hayatı

Ölümünün üzerinden 25 yıldan fazla zaman geçmesine günümüzde hala Türk sinemasının en büyük isimleri arasında gösterilen ve gerçek adı “Yılmaz Pütün” olan Yılmaz Güney, sinema tarihine “Çirkin Kral” olarak geçmiş bir isimdir. Sinema sanatına verdiği emek dolayısıyla yaşamı boyunca gerek yurtiçi gerekse de yurtdışı birçok ödüle layık görülmüş sanatçı, ayrıca siyasi açıdan da pek çok insanın ilgi odağı haline gelmiştir. Hala çoğu insanın şaşırtan cezeevi firarı, kendi oynadığı ve tıpkı gerçekte olduğu gibi bir günlük izinle hapisten kaçan bir firariyi canlandırdığı “Şeytanın Oğlu” filmiyle bire bir örtüşmektedir. Berlin Film Festivali’nden Cannes Film Festivali’ne kadar birçok uluslararası sinema camiası tarafından ödüle layık görülen Yılmaz Güney, sinemacı kimliği ile olduğu kadar siyasi düşünceleriyle de insanların merakla takip ettiği bir kişilik olmuştur.

Etkili ve seyirciyle doğrudan etkileşime geçen oyunculuğu kadar senarist ve yönetmen kimliğiyle de dikkat çeken Yılmaz Güney, 1937 yılında Adana’da dünyaya geldi. Yetiştiği Adana’dan hiçbir zaman kopmayan Güney, daha sonra birçok filmini de Adana ile ilişkilendirmiştir. Kemal ve And Film’de kısa bir süre çalıştıktan sonra üniversite tahsili için İstanbul’a gelen Yılmaz Güney, burada sinemanın dev ismi Atıf Yılmaz ile tanışmıştır. İstanbul’a geldiği ilk yıllarda çeşitli hikayeler yazan Güney, daha sorna Atıf Yılmaz’ın da desteği sayesinde sinema ile yakından ilgilenmeye başladı.

Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı ve ilk defa oyuncu olarak kamera önüne geçtiği film, büyük usta Atıf Yılmaz’ın yönettiği 1959 yapımı Bu Vatanın Çocukları’dır. On Üç ve Yeni Ufuklar isimli dergilerde de çeşitli öyküleri yayımlanmaya başlayan Yılmaz Güney, 1961 yılında bu yazılarında komünizmin propagandasını yaptığı gerekçesiyle yargılanır ve bir buçuk yıl hapis cezası alır. 2 yıl kadar hapis yattıktan sonra sinemaya kaldığı yerden ancak bu sefer genel olarak macera filmleriyle devam eden Güney, Anadolu’nun ezilmiş ve başkaldıran çocuğu karakterine bürünür.

1972 yılında devrimcilere yardım ve yataklık ettiği gerekçesiyle yeniden 2 yıl hapis cezası alan Yılmaz Güney, 1974 yılına kadar cezaevinde kaldı. Bu dönem içerisinde hem senaryo yazan hem de çeşitli öyküler yazan Güney, bazı dergilerde de yazar olarak görev yaptı. 1974 yılından sonra ilk olarak Arkadaş filmini çeken Güney, daha sonra Endişe isimli filmini çekerken bir yargıcı öldürmekten tutuklandı ve 19 yıl hapis cezası aldı ki, cezaevinden firar ederek Fransa kaçması ve ömrünün geri kalanını Fransa’da tamamlamasını da bu süreç başlatmıştır. Duvar ve Yol filmleri hala sinema tarihinin en önemli filmleri arasında gösterilmektedir.

Rahnansaika