Radyasyon kirliliği

Ülkemizde özellikle 1986 yılında günümüzde Ukrayna’nın bir bölgesi olan Çernobil’de yaşanan reaktör kazası ile insanların hayatına giren radyasyon kavramı, enerjinin parçacık veya elektromanyetik dalgalar olarak yayımı ya da aktarımı olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca bilimsel bir bakış açısı ile radyasyonun uzaydaki tüm elektromanyetik ışınların yayılma sürecini oluşturan unsurların bütünü olarak da açıklanması mümkündür. Türkçede “ışınım” olarak da geçen radyasyon, “radyoaktif maddeler” olarak tanımlanan maddelerden kaynaklanır.

Günümüzün modern teknolojileri ile her ne kadar insan hayatında büyük kolaylıklar oluşsa da, radyasyon kirliliği gibi etkileri oldukça geniş ölçekli ve son derece yıkıcı olan sorunların oluşmasına neden olmuştur. Bilinen insanlık tarihinin yüz karası olarak adlandırılan 2. Dünya Savaşı esnasında ABD güçlerinin Japonya’ya atom bombası atmasıyla insanoğlunun farkına vardığı radyasyon kirliliği, etkileri çok derin olsa dahi hala insanoğlunun gereken önemi göstermediği konular arasındadır.

Atom altı parçacıkların karmaşık yapısına girmeden yüzeysel olarak konudan bahsetmek gerekirse; maddenin temel yapı taşı olarak kabul edilen atomun çekirdeğinde yer alan nötronların protonlardan çok daha fazla olması halinde kuantum fiziğinin de inceleme alanlarından biri olan maddenin kararsız hali durumu oluşur ve sonuç olarak atom kararlı bir yapı kazanmak için çekirdeğindeki nötronları alfa, beta ve gama adı verilen ışınlar vasıtasıyla parçalar. Atomun çevresine alfa, beta ve gama ışınları yayarak çekirdeğindeki nötronlarını parçalaması maddenin “radyoaktif ” özellik kazanmasına neden olur.

Radyasyon kirliliği birçok farklı görülen ve görülemeyen ışınımın söz konusu olduğu elektromanyetik tayf nedeniyle oluşan bir durumdur. Ultraviyole ışınlar, kızılötesi ışınlar, görülen ışınlar, radyo dalgaları, X ışınları, mikro dalgalar ve manyetik alanlar bahsi geçen bu elektromanyetik tayfın parçasıdır. İyonlaşabilen bu elektromanyetik ışınımlar, canlı yapısının temeli olan hücrenin genetik maddesi olan DNA’nın parçalanmasına dahi neden olabilecek kadar yüksek bir enerji seviyesine sahiptir. Nitekim ABD ordusu tarafından Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının onlarca yıl boyunca bölgeyi ve insanları etkilemesinin nedeni de bu yüksek enerjidir.

İnsanın da aralarında bulunduğu canlılar için hücrenin genetik maddesi olan DNA’nın zarar görmesi demek, hücrenin ölmesi manasına gelmektedir. Küçük ölçekte hücrelerin yok olması ile dokuların zarar görmesi söz konusu iken, daha geniş ölçekte kanser gibi kalıcı sorunlar ve hatta ani ölümler dahi görülebilmektedir. Çağımızın sorunu olan kanser hastalığı başta olmak üzere çok geniş bir boyutta dünya üzerindeki yaşama zarar verebilme potansiyeline sahip olan radyasyon kirliliği, kesinlikle tüm insanlığın öncelikli gündem maddeleri arasında yer almalıdır.