Matematiksel zeka

matematiksel zekaMatematiksel zeka dendiği zaman insanların aklına büyük çoğunlukla, matematik bilimini ilgilendiren problemlerin hızlı bir şekilde kavrayarak çabuk bir şekilde çözüme ulaşılması gelir. Aslında çocuk ya da yetişkin fark etmeden kalem kağıt ya da herhangi bir alet kullanmadan iki basamaklı iki sayıyı aklından çarpabilen bir kişinin, bu işlemi aynı şekilde aklından yapamayan bir kişiden daha zeki olduğu söylenemez. Aynı şekilde basit çarpma işlemlerini aklından yapabilen bir kişinin matematiksel zekasının daha gelişmiş olduğunu da kesin bir şekilde söylemek her zaman mümkün olmayabilir. Bu şekilde bir açıklamanın ardından insanların aklına zeka testlerindeki (IQ testi) matematiksel kavramları ilgilendiren sorular gelir. Oysa bu zeka testlerindeki sorular aslında insanların “mantıksal ve matematiksel yeteneklerini” ölçer, zekalarını değil.

İnsanlar matematiksel problemlerin nasıl çözüleceğini birbirinden çok farklı yöntemlerle öğrenebilir. Nitekim zeka testlerinde sorulan sorular kişilerin matematiksel zekalarını ölçmekten öte matematiksel soruların çözümlerini ne kadar hızlı öğrenebildiğini ya da farklı çözümler geliştirip geliştiremediğini ölçemeye “çalışır”. Howard Gardner tarafından 20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya atılan Çoklu Zeka Kuramı, insan zekasını belirli alanlardaki baskın yetenekler olarak görmeyi reddetmekte ve zekanın çok boyutlu özel bir yapıya sahip olduğunu savunmaktadır. Modern psikolojinin yüzyılların birikimi ile yeniden yorumladığı matematiksel zeka konusunda günümüzde hala pek çok farklı görüş bulunmaktadır. Ayrıca bazı psikologlar her insanın belirli bir düzeyde matematiksel “yeteneğe” sahip olabileceğini ancak bunun için her insana hitap edecek doğru öğrenme tekniklerinin bulunması gerektiğini savunur.

Psikologlar arasında matematiksel işlemleri daha hızlı yapmanın ya da soruları daha hızlı kavramanın insan olmanın doğasında olan bir yetenek olduğunu savunanlar da bulunur. Bu görüşe göre yukarda bahsi geçen örnekte olduğu gibi her insan basit çarpma işlemlerini zihninden çok hızlı bir şekilde yapabilir ancak önemli olan kişinin bu yeteneği kazanmasını sağlayacak doğru yolun bulunmasıdır. İnsanların tamamının “doğru yol gösterildiği” halde matematiksel kavrama ve işlem yeteneğini geliştirebileceğini söyleyen bu tür görüşler, matematik işlemlerinde uzmanlaşmak için herkesin aynı yolla değil birbirinden çok farklı yollarla eğitilmesi gerektiğini savunur.

Kişiye hitap eden doğru eğitim yolunun kullanılmaması halinde matematiksel yeteneğinin gelişmesi de beklenemez. Yanlış eğitim yönteminin kullanılması kişi için yabancı dilde eğitim almak kadar fark yaratabilir. Nasıl ki İngilizce bilmeyen bir çocuğa İngilizce “2+2=4” kadar basit bir işlem dahi anlatılsa çocuk bu basit matematiksel işlemi anlayamayacaksa, kişinin algılayabileceği doğru öğretim yolunun kullanılmaması halinde gelişmiş bir matematiksel işlem yeteneğine sahip olmasını beklemek de yanlış olur…