Feminizm ve feminist teori

17. yüzyıldan itibaren karanlık dönemden çıkmaya çalışan Avrupa coğrafyasında şekillenmeye başlayan bir kavram ola feminizm, 18. yüzyılda Aydınlanma Hareketi ile daha geniş bir çevre tarafından ilgi görmüş ve dünya genelinde birçok akımı derinden etkilemiştir. Günümüzde dek birçok farklı düşünür tarafından değerlendirilen feminist teori ya da diğer adı ile feminist eleştiri, modern toplumu etkileyen bazı akımların şekillenmesini de sağlamıştır. Kadın haklarını ve özgürlüğünü temel alan feminizm, karşı cins ile etkileşim halinde olan heterojen toplumda belirleyici güce kadınların da dahil olması gerektiği görüşünü savunur.

Bilinen insanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren erkekler tarafından kadının bir birey olarak görülmemesi, yüzyıllar boyunca kadınların bazen bir mal gibi alınıp satılmasına bazen de yalnızca zevkleri tatmin etmek ve çocuk doğurmak için kullanılan bir araç olarak görülmesine sebep olmuştur. Feminizm kelime olarak ilk defa 17. yüzyılda sosyal toplum ile ilgili araştırmalar yapan bir filozof olan Charles Fourier tarafından kullanılmış olsa da, bu düşünce daha önceki dönemde insan hakları üzerine yazılar yayımlayan Marie Le Jars de Gourney tarafından ortaya atılmıştır. Feminist düşünceye etki eden isimler arasında Hedwig Dohm, Mary Wollstonecraft, Christine de Pizan ve Olympe de Goues de yer almaktadır.

Feminist teori; toplumda kadına karşı yüzyıllar öncesinde oluşan düşüncenin nedenlerini araştırarak, günümüz toplumunda kadının nasıl bir konuma sahip olduğunu ve bu konumun daha da iyi bir hale gelmesi için yapılacaklarla ilgili çalışmaların özetidir. Birçok farklı felsefi düşünceyi, sosyal hareketi ve siyasi tutumu etkilediği için günümüzde feminist teoriden bahsederken diğer sosyal bilimlere değinmemek de imkansız hale gelmiştir. Marksist, psikanalitik, radikal, post yapısalcı gibi birçok farklı türü olan feminizm, birçok farklı akımın etkisiyle şekillenmiştir. Kadının toplumdaki konumunun daha da iyileştirilmesine yönelik çalışmaları temel alan feminizm, erkekler ile kadınlar arasında “gerçek bir eşitlik” oluşmasını amaçlar.

Emansipasyon(eşit olma hali, aynı seviyedeki) düşüncesini toplum dinamiklerine uygulamayı hedefleyen feminist teori, kadın ile erkekler arasındaki yaşam koşullarının da tamamen eşit bir seviyeye gelmesi gerektiğini düşünür. Toplumdaki yaşam alanı paylaşımından sosyal konuma, ekonomik gelirden düşünce özgürlüğüne her alanda kadınların tamamen eşit bir statü kazanması gerektiğini savunan feminist teori, bunun temel bir hak olduğunu söyler. Cinsiyet eşitliği olarak tanımlanan feminizm aslında bireyleri kadın ya da erkek olarak değil, insan olarak tanımlar ve bu nedenle genel bir insan eşitliğinden bahseder.

Rahnansaika