Evrenin yapısı ve başlangıcı

Galaksilerdeki tahmini toplam yıldız sayısının galaksilerin kararlı bir şekilde dağılmadan bir arada durmasına yeterli olmamasının anlaşılması üzerine insanoğlunun evrenle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmediği anlaşılmıştır. Uzay, evren ya da kainat olarak adlandırılan ve insanoğlu için sınırsız olarak tanımlanan bu ortam, “uzayda var olan her şeyin birlikte bulunduğu” bir toplamdır. Madde, anti-madde ve kara enerji üçgeninde incelenen evrenin yapısı, birçok insanın tahmininden çok daha kompleks bir bütündür. Günümüzde fizik ve astronomi biliminin geldiği son noktadan bakıldığında, bilinen uzaydaki tüm yıldızlar toplam evrenin sadece %0,4’ünü oluşturmaktadır. Evrenin yaklaşık  olarak %73’ünün karanlık enerji, %23’lük bölümünün ise karanlık maddeden oluştuğu tahmin edilmektedir. Bu da bizim bildiğimiz manada “maddenin” toplam evrenin sadece %3’lük bir bölümünü oluşturduğunu ortaya koymaktadır.

Atomaltı parçacıklar hakkında Kuantum fiziğinin hayal gücünü zorlayan incelemeleri, modern dünyada maddenin kendisinin dahi bir soru işareti haline gelmesine neden olur. Ünlü Cern Deneyi’nde dünyanın dört bir yanından gelen bilim insanları görünen maddeye kütlesini kazandıran Higgs Bozonunu yani popüler adıyla Tanrı Parçacığını ararken, bir yandan da evrenin başlangıcına dair cevaplara ulaşmaya çalışmaktadır. Büyük Patlama (Big Bang) modeli kapsamında evrenin başlangıcına dair verilen cevapların tamamı, varoluşun ilk anından sonraki süreçlerde oluşan halleri tanımlamaktadır. Zira bilim açısından “henüz” Büyük Patlama anı hala bilimdışı bir konu olmaktadır.

Evrenin genişlediğinin bulunmasının ardından Büyük Patlama sonrasında evrene yayılan ve Kozmik Fon Radyasyonu olarak adlandırılan enerji kalıntılarının bulunması, evrenin başlangıcına dair diğer pek çok iddiayı da çürütmüştür. Ancak bilimadamlarını şaşırtan gerçek, evrenin zannedildiğinin tamamen aksine giderek artan bir hızda genişlemeyi sürdürdüğüdür. Büyük Patlama ile oluşan “insan bilincinin dışında” bir büyüklüğe sahip olan enerjinin zamanla azalacağını ve kütleçekimin galip geleceğini düşünen bilim insanları, evrenin genişleme hızının da zamanla azalacağını ve en sonunda duracağını tahmin etmiştir. Ancak elde edilen ve defalarca üzerinden geçilerek doğruluğu ispatlanan veriler, evrenin hızlanarak genişlediğini ortaya koymuştur.

Evrenin hızlanarak genişlemesine neden olabilecek bir enerji arayan bilim insanları, aslında henüz varlığı kesin olarak kanıtlanmamış dahi olsa kara enerji adında bir oluşumun var olması gerektiğini öne sürmüştür. Şuan için bilinen evrenin %73’ünü oluşturduğu varsayılan kara enerjinin gerçekte var olup olmadığı dahi bir soru işaretidir. Ancak fizik biliminin belki de en güzel yanı, var olduğu halde “henüz” bulunamayan unsurların kağıt üzerinde formüller ile yapılan hesaplamalar doğrultusunda bulunabilmesidir. Zira bilim tarihinin belki de en ünlü ismi Albert Einstein dahi fiziğin gidişatını değiştiren iddialarını önce matematiksel formüller ile bulmuş ve sonraki yıllarda teknolojinin gelişmesi ile iddialarının gerçekliği kanıtlanmıştır.

Gerek evrenin yapısı gerekse de evrenin başlangıç anı şuan için milyarlarca insanın ilgi alanı dışında bir konu olsa da, bu iki soru belki de insanoğlunun cevabını bulması gereken en büyük sorulardır.