Bilimin gelişim süreci

Modern arkeolojinin son yıllarda yaptığı çalışmalar doğrultusunda insanoğlunun Antik çağlarda dahi başta “astronomi” olmak üzere doğa bilimleriyle yakından ilgilendiği belirlenmiştir. İnsanoğlunun dünya üzerindeki yaşamına başladığı ilk günden bu yana bilimle ilgilendiği söylenebilir çünkü düşünen ve küçük sistemleri inceleyerek tüm düzenin işleyişine dair cevaplara ulaşabilen bir varlık olan insanın sürekli etkileşimde olduğu çevresini araştırmak istemesi de doğaldır. Kendi, diğer canlıları, dünyayı ve dünyanın içinde bulunduğu uzayı bugün dahi dur durak bilmeden araştırma ihtiyacı hisseden insan; binlerce yıl öncesinde de benzer alışkanlıklara sahipti ve aynı merakla çevresini gözlemlemekteydi. Günümüzde evrimsel gelişim teorileri doğrultusunda insanoğlunun ilkelden gelişmişe doğru gittiğine dair düşünceleri eleştiren pek çok bilim insanı bulunmaktadır. Bu doğrultu bilimin gelişim sürecinin, insanoğlunun medeniyet seviyesinin gelişimiyle eşzamanlı olarak gerçekleştiği dahi söylenmektedir.

Günümüzde birçok uzman ve filozof, insanoğlunun en eski çağlarda dahi doğa bilimleriyle ilgilendiği ve doğa bilimlerinin dalları arasında astronominin de ilk araştırmaların yapıldığı bilim dalı olduğu konusunda “neredeyse” hemfikirdir. Pek çok bilim ve düşünce insanı, “bilimlerin kökeni” olarak ifade ettiği astronominin Antik Çağ yıllarında dahi insanoğlunun en büyük uğraşlarından biri olduğunu söylemektedir. Buna paralele olarak binlerce yıl öncesinde “simya” olarak başlayan maddenin kökenlerinin araştırılması tutkusu, yakın geçmişte modern kimya biliminin de şekillenmesine neden olmuştur. Günümüzde pek çok popüler roman ve sinema eserine konu olan simyacılık faaliyetleri, bilinen medeniyet tarihinin en eski dönemlerinden beri insanoğlunu çekmiştir.

Antik Yunan düşünürlerinin ortaya attığı “atom” fikrinin dahi binlerce yıl sonrasında bilimsel yöntem ışığında gerçekleştirilen deneyler sonucunda “kısmen” doğru olduğunun ortaya çıkması, insanların felsefenin yani kendi bilincinin gücünü kullanarak da bilime dair cevaplara ulaşabileceğini göstermektedir. Bugün modern fizik bilimi maddenin atomdan da daha küçük yapı birimlerinden oluştuğunu biliyor olsa da, yine de “atom” kelimesi binlerce yıl öncesinden gelen bir alışkanlık olduğu için bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. İnsanoğlunun bir araya gelerek dev kentler kurması ve on binlerce ya da yüz binlerce bireyin aynı yaşam alanını paylaşması, takip eden süreçlerde “sosyoloji ve siyaset bilimi” gibi farklı ekollerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bilimin gelişim sürecini sadece teknolojinin ilerleyişine endekslemek rasyonel bir tutum olmayacaktır. 1000 yıl kadar öncesinde bilim tarihinin perde arkasında kalmış isimlerinden biri olan El-Biruni; doğa bilimlerinin pek çok dalında eserler üretmiş ve formal bilimlerin babası olan matematik konusunda belki de çığır açması gereken çalışmalar yapmıştır. Bu nedenle insanoğlunun bilimle olan etkileşiminin belirli teknolojik gelişmeler doğrultusunda muazzam derecede değişim geçirdiği bir gerçek olsa da, tüm bu gelişim sürecinin teknolojiye endekslenmesi de doğru olmayacaktır.